ÇEVİRİ… A 101 İçselleştirilmiş Kadın Düşmanlığına Giriş
Bir kayanın altında yaşamadığınız sürece, bir yerlerde “ben, diğer kızlar gibi değilim” veya “ben, çoğu kız gibi değilim” ifadesini duymuş olmalısınız. Peki, bu “öteki kız” kim ve neden bu kadar çok genç kız kendilerini ondan ayırmaya bu kadar azimli?
Çevirenin notu: Bir süre önce kadınların, Hasan Ali Toptaş’a yönelik açıklamalarının ardından edebiyat alanında eser vermiş birçok erkek de kadınlar tarafından ifşa edildi. Kadınlar konuştukça, kimilerinin uykuları kaçtı “ben ne zaman ifşa edileceğim” diye, kimileri kadınların ifşalarını “linç”, “şuursuz öfke”, “intikam” vs. olarak yargılayıp yine özne’ye yöneltmeye çalıştı dikkatleri. Kimileri ise “ölü taklidi” yapmayı ya da “hiç yokmuş gibi” davranmayı tercih etti…
Bunların hiçbiri şaşırtıcı olmadı elbette kadınlar açısından, “psikolojisi bozuk”, “takıntılı”, “çirkin” kadınlar olarak yaftalanmak öylesine sıradan vakıalar ki, açıkçası çok da fazla dokunmadı-acıtmadı kanımca. Ancak bu söylemlerin sahipleri elbette her zaman erkekler değildi, önemli bir kadın kesimi de çeşitlilik gösteren derecelerde ve biçimlerde (SON TAHLİLDE) erk tepkinin bir parçası oldu. Haklı bulduklarını söyledikleri her şeyi “AMA” ile başlayan cümlelerle geri alanlar gibi…
Amacım bu düşüncedeki kadınları yargılamak, yaftalamak vs. değil. Ancak ister istemez, bir süre önce https://feminisminindia.com/ sitesinde okuduğum bir yazı dizisini hatırlattı bu tepkiler. Bu nedenle “Ben diğer kızlar gibi değilim” şeklinde özetlenen, ve hepimizin şöyle ya da böyle düştüğü bir eğilim olan “içselleştirilmiş kadın düşmanlığı” üzerine yazılan yazılardan birini Yeni Demokrat Kadın’ı takip eden kadınlar için çevirmek istedim.
O “şuursuz kadınlar”dan biri olarak diyorum ki; #uykularınızkaçsın demeye ve o uykuları kaçırmaya devam edeceğiz… (T. Çoruh)
A 101 İçselleştirilmiş Kadın Düşmanlığına Giriş (Harshita Narasimhan)
Bir kayanın altında yaşamadığınız sürece, bir yerlerde “ben, diğer kızlar gibi değilim” veya “ben, çoğu kız gibi değilim” ifadesini duymuş olmalısınız –bir Nicholas Sparks romanında, bir John Hughes filminde veya hatta en iyi arkadaşından. Peki, bu “öteki kız” kim ve neden bu kadar çok genç kız kendilerini ondan ayırmaya bu kadar azimli?
Anladığım kadarıyla, “öteki kız” kadınsılığın özünü temsil ediyor; o, başkalarının kadınlığı nasıl algıladığının mikrokozmozu* –“öteki kız pembe seven, makyaj yapan, temel anlayışı moda dergileri ve boş şöhrete tapmanın ötesine geçmeyen domestik bir divadır. Ya da algı bu şekilde.
“Öteki kız” kinayesinin inanılmaz derecede zehirli olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yok, çünkü esasen kadınlığı aşağılıyor ve kadınları sığ, akılsız yaratıklar olarak resmediyor. Genç, kolay etkilenebilir kızları, doğası gereği kadınsı olan şeyleri sevmekten ve o faaliyetleri yapmaktan korkutuyor. Ayrıca kadınlığı o kadar küçük düşürür ki, zeki, iyi okuyan ve kot pantolonu etek yerine tercih eden bir kadın otomatik olarak “öteki kızlar gibi değil” olarak görülür. Mental Floss yerine Cosmo okuyorsa, papatya çayı yerine kabak aromalı latte içiyorsa, Fleetwood Mac değil One Direction dinliyorsa, o zaman ahmak, salak, aptaldır. Kadınsılık, aşağılayıcı bir şey olarak tasvir edilir; bu şekilde genç kızların kabul edilmek ve hoş görülmek için kendilerini varlıklarının özünden koparmak istemelerine ve “erkekçe” şeyler yapmaya çabalamalarına neden olur.
Belli ki, kızlar sadece tek tip olabilir, hadi canım! Kadınlık bir çeşitlilik ve farklılık yelpazesi değil!
Bu cümle görünüşte zararsız olsa da, aynı zamanda içselleştirilmiş kadın düşmanlığının bir örneğidir –yani, her zaman doğrudan ya da açıktan olmasa da kadının kadına karşı nefreti. İçselleştirilmiş kadın düşmanlığı, çocukluğumuzdan bu yana bize dayatılan tüm cinsiyet rolleri ve srereotiplerden (klişelerden) doğan bir şeydir –iyi kızlar evleninceye kadar cinsel olarak aktif olmamalı, iyi kızlar her zaman mütevazı giyinmeli; iyi kızlar görülmeli ve fakat duyulmamalı. Bir kadın tüm bu klişelere uymadığında olağandışı, yani diğerlerinden farklı bir kız olarak görülecek ve böyle farklı olduğu için kutlanacak ve yüceltilecek.
İçselleştirilmiş kadın düşmanlığı bu nedenle sürtükleri kınamanın, şişmanları utandırmanın ve homofobinin de sebebidir. Aynı zamanda genel olarak, kadınsılığın kişisel seçim ve ilgi alanlarıyla alakalı olduğunu ve kadınlığın bir kutupluluk değil, daha ziyade çeşitli ilgi, zevk ve tercihlerin güzel bir karışımı olduğunu kabul etmekteki başarısızlıktır.
İşte içselleştirilmiş kadın düşmanlığının dışa vurduğu diğer davranış tarzları için hızlı öğrenme rehberi:
- “Feministler, kendime kadın demekten utandırıyor beni.”
- “Ben erkeklerdenim –kızlar çok sığ ve sıkıcı.”
- “Erkeklerle takılıyorum çünkü daha az dramaya neden oluyorlar.”
- “Alışverişe çıkmak yerine spor izlemeyi tercih ederim, ben tam bir adamım.”
- “Kendimi bir feminist olarak tanımlıyorum, ancak seks/yetişkin eğlence endüstrisindeki kadınların eşit haklara ve sağlık yardımına layık olmadığını düşünüyorum.”
- “Görünüşüm hakkında yalan söylüyormuş gibi hissetmek istemediğim için makyaj yapmıyorum.”
- “Kızların hepsi dedikoducu, mızmız sürtükler, bir kızla asla arkadaş olamam.”
- “Eteğinizin çok kısa olduğunu düşünmüyor musunuz? Dışarıya ne tür bir mesaj veriyorsun?”
Diğer kadınların rakip değil müttefik olduğunu kabul etmek bu içsel kadın düşmanlığından vazgeçmenin ilk adımıdır. Kadınlar, bu dünyaya girdikleri andan itibaren birbirleriyle yarıştırılmaktalar –örneğin, birkaç gün önce, Instagram sayfama Beyonce’un kızı Blu Ivy ile Kardashian bebek North West’i karşılaştıran bir mem düştü. Olay şu ki, bu kızların ikisi de dört veya beş yaşından büyük değil ve memler uğruna iki güzel çocuğu karşılaştırmaya başladık hemen. Bazen beni hayal kırıklığına uğratıyorsun dünya!
Ben sekizinci sınıftayken, yaklaşık yedi veya sekiz küsur yıl önce, sınıftaki diğer kızlara “ünvan” dağıtan bir kız grubu vardı. Örneğin, İngilizce dersleriyle boğuşan bir kız için “Sözlüğe en çok ihtiyaç duyan kız” gibi küçümseyen ünvanlar. Asla bu suça ortak olmadım, ama eskiden bunlara gülerdim, çünkü belli ki her şey çok komikti. Benim de bir ünvanım vardı, tam olarak ne olduğunu hatırlamıyorum, ama hoş bir şey değildi, bundan eminim. Okulun politikası hakkında belli belirsiz hatırladığım kadarıyla, kız kıza suçları erkeklerin kızlara zorbalık ettiklerinden daha fazla hatırlıyorum, ya da tam tersi. Bir kızdan nefret etmek çok kolay görünüyordu, , pisboğaz olduğu için ya da derisi sivilceli olduğu için ya da hiç erkek arkadaşı olmadığı için.
Burada riski göze alarak, sırf kız olduğum için diğer kızlardan nefret ettiğimi itiraf edeceğim. Daha güzel, daha yetenekli ve diğer sınıf arkadaşları ve öğretmenler arasında daha popüler oldukları için sınıf arkadaşlarımdan tiksindim. Kız olmalarından başka hiçbir neden olmaksızın diğer kızlardan nefret ettim ve bu, şimdi gerçekten pişman olduğum bir şey. Okul, üniversite ve iş hayatında en yakın, en destekleyici arkadaşlarımdan bazıları kızlardı. Ne zaman toparlanmaya ihtiyacım olsa, kız arkadaşlarıma dönüyorum, çünkü her zaman rahatlatıcı ve sıcak bir sözcükleri var. Erkek arkadaşlar tabii ki havalıdır, ama kadın arkadaşların en çok ihtiyaç duyduğunuz anda üzerinize yağdırabilecekleri sevgi ve empatinin yerini hiçbir şey tutamaz.
Son zamanlarda içselleştirilmiş kadın düşmanlığını düşündüğümde aklıma ilk gelen şey Mean Girls filmi oluyor. Film, benim feminizm ve kız kardeşlik ideolojime aykırı, ancak diğer kızlara olan nefretiniz tehlikeli zirvelere ulaştığında olacakların sonuçlarını anlamak için mükemmel bir seyir. İlk izlediğimde, son derece komik bulmuştum (on üç yaşındaydım), ama sonra birkaç kez yeniden izledim, filmin gerçeği ve mesajı ortaya çıktı: kız kıza nefret asla başarılı olmayacak. Erkek arkadaşını kadın arkadaşlarının önüne koymak aptallıktan başka bir şey değil. Henüz filmi izlemediyseniz, hemen izlemenizi rica ediyorum. Hepsinin sersemliği ve gereksizliği gözlerinizi devirmenize neden olacak, ama buna değecek, söz veriyorum.
Bir kadın olarak, kadınlığın geleneksel dişil ve geleneksel eril arasında bir bölünme olmadığını ve kadınlığın mutlaka siyah ya da beyaz olması gerekmeyen güzel bir şey olduğunu anlamam uzun zamanımı aldı. Kadınlık, beyaz erkek yazarlar, müzisyenler ve film yapımcıları tarafından bize uzun süredir satılan yakıcı Madonna-Fahişe kompleksi değildir. Doğduğunuz andan itibaren içinize yerleştirilen nefreti unutmak için uzun ve yorucu bir süreçtir, ancak kadın olmanın dahası feminist olmanın hayati bir parçasıdır ve hepimizin aktif olarak çabalaması gereken bir şeydir. Ve bilge bir kişinin bir zamanlar dediği gibi, “Ben, öteki kızlar gibiyim, çünkü öteki kızlar cehennem kadar uyarıcıdır.”
Not: https://feminisminindia.com/ sitesinden Talin Çoruh tarafından YDK için çevrilmiştir