Güncel

İnessa Armand: “Kadınlar kendi tarihini yazmadıkça, tarihi erkekler yazmaya devam edecek”

Ünlü bir Afrika sözüdür: “Aslanlar kendi tarihini yazmadıkça, tarihi avcılar yazmaya devam edecek!” Bu söz ülkemizdeki resmi, Kemalist-faşist tarih yazıcılığını da özetlemektedir. Örneğin Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nı, 1. Dünya Savaşı olarak adlandıran resmi tarih yazıcılığı, savaşı ülkeler arası anlaşmaları/anlaşmazlıkları, kaç ülkenin hangi blokta yer aldığını, hangi ağanın-paşanın-bakanın neye imza attığını, vatan topraklarının kurtarılmasının hangi “kahraman”a borçlu olunduğunu vs. yazar. Ancak savaşın yıkımını ve talanını yaşayan halkların deneyimleri resmi tarih yazıcılığı açısından bir anlam ifade etmez. Ya da bu savaş öncesi ve sırasında işçi ve emekçilerin, sosyalistlerin proletarya enternasyonalizmine dair tartışmalarına, mücadelelerine, savaş karşıtı protestolara vd. yer vermez, yok sayar.

Bu yüzden tarihin gerçek yapıcısı olan “aslanlar”ın tarih yazıcılığı yapması hayati önemdedir. Bu konuda hazırlanan eserler de oldukça kıymetlidir. Bu konuda yayımladığı kitaplarla gerçek tarih yazıcılığına hizmet eden yayınevlerinden biri de Nisan Yayımcılık olmuştur.

TC devletinin ırkçı temelinin kurumsallaştırıldığı “Türk Tarih Tezi”ne devrimci bir alternatif tarih çalışması olan “Osmanlı/Türkiye Tarihi ve Toplumu Değerlendirmesi” kitabından Türk ulus devlet inşası sürecini ve bu süreçte soykırıma, katliama ve inkara maruz kalan halkları ve toplulukları anlatan “Kadim Halklar Coğrafyası” araştırma kitabına, torunlara anlatılan kanlı hikayelerin yaşandığı Ermeni Soykırımı sürecini anlatan “Nenemin Masalları”ndan yakın tarihte hapishanelere dönük katliamlardan biri olan ve 10 devrimcinin şehit düştüğü Ulucanlar katliamını konu edinen “Ulucanlar’dan günümüze Miras” isimli romanı kütüphanemize kazandıran Nisan Yayımcılık’ın son dönemlerde yayımladığı, Fransızcadan çevirdiği çok değerli bir eser daha var: “Bolşevik Devrimi’nin Büyük Kadını İnessa Armand”

İnessa bu kitapla tarihin tozlu raflarından ayağa dikiliyor

Tarih yazıcılığı halk karşısında burjuvazinin, siyah tenliler karşısında beyazın, eşcinseller karşısında heteroseksüel (ve daha çok da heteroseksistlerin), elbette kadın karşısında da erkeğin elinde, onun iktidarını sağlamlaştıran bir silahtır. Bu zinciri kırma iddiasına sahip kitaplardan biridir “Bolşevik Devrimi’nin Büyük Kadını İnessa Armand”.

Dünya işçi sınıfına umut olan Bolşevik Devrimi’nin mimarlarından olan İnessa, tarihin tozlu raflarına terk edilen bir “aslan” örneğidir. Zengin ve asilzade bir aileden olan, 5 çocuk sahibi İnessa, Rusya’da devrimin akıp giden coşkun nehrine kendisini bırakır. İnessa’yı fabrikaların ortasında bilinçlendirme toplantılarında görürsünüz ateşli ateşli tartışırken, kah işçi kadın gazetesi Rabotnitsa için makale hazırlarken kah kadın işçi ve köylülere devrim mücadelesini anlatırken, kah Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında proletarya enternasyo- nalizmine vurulmaya çalışılan darbelere karşı savaşırken, kah dünya sosyalist hareketlerinin gençlik ve kadın kongrelerine Bolşevik Partisi’nin ideolojisiyle damgasını vururken… Sık sık tutsak düşmesi ya da kuş uçmaz, kervan geçmez yerlere sürgüne gönderilmesi onun ne mücadeleden uzak düşmesine neden olur ne de çocuklarından ayrı kalmasına…

Kendisi de Merkez Komite üyesi olan İnessa, zaten halkın mücadelesini görmeyen ve burjuvazi dilinden yapılan tarih yazıcılığında yoktur. Ancak daha da acısı “tarihi yapanların tarih yazıcılığı”nda da yer alamamıştır İnessa. Yani İnessa burjuvazi kadar erkek egemenliğinin hakim olduğu bir alternatif tarih yazıcılığında da yok sayılmıştır. Bu yüzden Nisan Yayımcılık tarafından hazırlanan “Bolşevik Devrimi’nin Büyük Kadını İnessa Armand” kitabı önemli bir yerde durmakta ve tarihin tozlu raflarına terk edilen bir kadın devrimcinin yeniden ayağa dikilmesine ön ayak olmaktadır.

Ancak…

Ancak tüm bu olumlu yanlarına rağmen Fransız yazar Jean Freville’nin kaleme aldığı bu kitap için tam anlamıyla “aslanların kendi tarihini yazdığı bir kitap” olduğunu söylemek mümkün değildir. Yer yer İnessa’nın özgün yanlarına vurgu yapsa da kitaba hakim olan yazıcılık İnessa’nın ve dolayısıyla Sovyet Rusya’daki devrimci kadınların mücadelesini aktaramıyor, aksine sık sık kadınların emeğini görünmez kılarak kadınları “fedakarlığı” ile öne çıkarıyor!

Lenin’in makalelerine son halini veren, onu yedi dile çevirip çeşitli ülkelerdeki devrimcilere ulaşmasını sağlayan, Lenin’in “Kahrolsun emperyalist savaş… Oportünizmin kangrenleştirdiği 2. Enternasyonal öldü. Yaşasın uzlaşmacılardan ve hainlerden arındırılmış 3. Enternasyonal!” dediği sürecin mimarlarından, Sovyetlerin iktisadi ve kadın mücadelesindeki gelişiminin önderi olan İnessa, bir erkek yazarın kaleminden adeta “Lenin’in kanatları altından” tariflendiriliyor. İnessa için yapılan tarih yazıcılığı sık sık Lenin anlatısına dönüşüyor.

“… bu alanın (kadın tarihçiliği, bn) kendine özgü ciddi boyutta sorunları var. Öncelikle, siyasal tarih çalışmasında yanlılıktan kurtulmak için resmi söyleme ve tarihe yeterince eleştirel yaklaşmak bir düzey ve imkân sağlayabilir size, ama kadın tarihi çalışırken bunlara bir de ‘cinsiyetçi kültür, tarih, toplumbilim’ gibi tanımlanabilecek bir bütünü aşmak, eleştirel gözü hiç kaybetmemek gerekiyor. (…) Toplumsal cinsiyet, cinsiyet hiyerarşilerinin ve imtiyazlarının nasıl yapılandığını, nasıl meşrulaştırıldığını, varlığını nasıl sürdürdüğünü ve bu hiyerarşilere karşı duruşların nasıl gerçekleştiğini çözümlemek ister. O halde bir tarihsel çözümleme kategorisi olarak toplumsal cinsiyet bizim çalışmalarımızın olmazsa olmazıdır.” (Tarihçi Yaprak Zihnioğlu’nun Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’ne verdiği röportajdan)

Bu yüzden bu kitap, resmi tarih yazıcılığına bir alternatif olsa da henüz erkek egemen sistemden radikal kopuş sağlamış bir alternatif tarih yazıcılığı değildir. Ancak bu kitapta Sovyet Rusya’sında kadın devrimcilerin kadın örgütlenmesi yaratabilmek ve kadınları örgütlemek için özel yöntemler üretebilmek için yaşadıkları zorlukları görme şansımız vardır ve gerçek tarihi de bu tür kitaplardan hafriyat çalışması yaparak yazacak olan tarihi yapan kadınlar olacaktır. İşte bundan kuşkumuz yok!

(Bir okur)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu