Güncel

Çiğdem’e…

30 Haziran 2010 tarihinde Dersim Ovacık’ta düşman pususunda yoldaşı Ferdi Karacan (Munzur) ile birlikte şehit düşen TİKKO gerillası Çiğdem Yılmaz (Kinem) için bir yoldaşının kaleminden yazılan yazıyı sizinle paylaşıyoruz:

 

Mersin’in yazı çekilmez, bilen bilir…

Nem ve sıcaklık gür ağaçların gölgesinde bile peşinizi bırakmaz ve ne giyerseniz giyin terden sırılsıklam bir haldesinizdir sürekli.

2008 yazı da böyle bir yazdı. Yine sıcaklar basmış, televizyonlar “11.00-15.00 saatleri arasında kesinlikle dışarı çıkmayınız” uyarıları yapmaya başlamıştı.

Ancak Partizancıların ne zaman söz dinlediği görülmüş! İnadına bu saatler arasında, güneşin altında buluşur; gazete dağıtılacaksa dağıtım yapardık, toplantı ise toplantı…

O yaz Mersin daha da canlanmıştı. Çünkü aramızda her yanından enerji fışkıran, o sıcağın altında ferah gülüşlere neden olan Çiğdem (Kinem) vardı.

Çiğdem evliydi. Ancak eşi, kendisini bu mücadelenin içinde ve bir parçası olarak tanımasına rağmen evliliğin ardından Çiğdem’i her şeyden uzak tutmaya çalışmıştı.

2008 Newroz’unu hatırlıyorum. Yenice’deki evlerinden gelen Çiğdem ve eşi, Metropol miting alanında düzenlenen Newroz’da yanımıza gelmişlerdi. Çiğdem’i ilk orada tanımıştım. Çok mahzun durduğunu, gözlerinin içi parlayarak flamalara baktığını ve elindeki flamaya sımsıkı sarıldığını hatırlıyorum. Bir yandan bu durum hoşuma gitmişti ama bir yandan da onun bu çekingenliğini tuhaf bulmuş, onun çok edilgen olduğunu düşünmüştüm. (Çiğdem’i bir süre sonra yakından tanıdığımda ne kadar yanıldığımı anlayacaktım!)

Newroz’un ardından büroya geçmiş, Adana’da gerçekleşecek Newroz’a katılım için planlama yapmaya başlamıştık. O sıra Çiğdem’in eşi, durmadan konuşuyor, espriler yapıyordu. Bir ara “Aaa, derginin yeni sayısı çıkmış! Dur bir bakayım” deyip, Yeni Demokrat Gençlik dergisini eline aldı. Bir-iki evirip çevirdi. Sonra yuvarlayıp, yüzüne bile bakmadan Çiğdem’in eline verdi “Al, tut” dedi!

Buna çok şaşırmıştım. Ancak liseli ve mücadelede yeni olmanın verdiği çekingenlikle bunu dile getirememiştim. Dile getirmeyi düşünmemiştim bile. Şimdi düşünüyorum da eğer şu an böyle bir olay yaşansaydı, Yeni Demokrat Kadın çalışmalarının verdiği bilinçle buna sessiz kalamazdı hiç kimse. Görmezden gelmez, şaşkınlığımızı saklamazdık. Alandaki inisiyatifli erkek yoldaşların buna susmasını bağışlamazdık.

Ama o zaman öyle olmadı. Sessiz kaldık. Çiğdem’in dergiyi elinde sıkışına ve göğsüne bastırışına kaçamak bakışlarla bakmayı yeğledik.

Sonra ne mi oldu?

Eşinin engellemeleri ve hatta işi fiziksel şiddete vardırması karşısında Çiğdem, kapıyı çekti ve arkasına bile bakmadan Mersin’e geldi. Artık sık sık birlikte Demirtaş ve Çilek Mahallelerine gidiyor, dağıtım yapıyorduk. Mersin’in sıcağı altında başında koyu yeşil şapkası, üzerinde koyu yeşil tişörtüyle (Çiğdem’i neredeyse 24 saat bu renkte kıyafetlerle görebilirdiniz), sırtında çantasıyla zaten hep bir gerillayı anımsatıyordu.

Onunla birlikte gazete dağıtımı yapmak o kadar zevkliydi ki anlatamam. Bildiği çat-pat Kürtçeyle, önce kapıları sonra da Kürt anaların kalbini çalıyordu Çiğdem. Çok kısa sürede evin kızı oluyor, ayrıldığımız her evden “yine bekleriz”le uğurlanıyorduk.

Çiğdem’le daha sonrasında dağ çiçeği olma yolunda adım atana kadar sık sık görüştük. Onunla sadece gazete dağıtımları üzerine değil, her konuda sohbet ediyorduk. Genç kadın çalışmaları dönemindeki tartışmalarımızı hatırlıyorum. O kadar canhıraş tartışıyordu ki, “bu enerjiyi nereden buluyor” diye hayrete düşüyorduk.

Gerillaya katılışında bir sene sonra Ferdi Karacan (Munzur) yoldaşla birlikte şehit düştüğünü öğrendiğimde buna kesinlikle inanmadım. Uzun bir süre inanmayı reddettim. Dilim “Çiğdem Yılmaz ölümsüzdür” sloganını haykırıyorsa da yüreğim buna inanmayı reddediyordu. “Nasıl olur? Hayat dolu Çiğdem…” diye soruyordum.

Ama diğer taraftan Çiğdem’in nasıl şehit düştüğünü de tahmin edebiliyordum. Hiçbir zaman yoldaşlarının tırnağına zarar gelsin istemeyen Çiğdem’in Munzur yoldaş vurulduğunda arkasına dönüp yaralı Munzur’a bakışlarını hayal edebiliyorum. Pusudan kaçması ve bölgeden uzaklaşması gerekirken, adımlarını yaralı Munzur yoldaşının yanına götüren yürek acısı duyumsabiliyorum.

Onu tanımak ayrıcalıktı…

Seni tanımak ayrıcalıktı sevgili yoldaşım… Ve de boşluğunu doldurmak boynumuzun borcu… Sen rahat uyu… Sana kurşun sıkan düşmanın kalelerini tek tek vuran yoldaşların senin bayrağını yere düşürmedi hiçbir zaman…

Hem de 40 yıldır… Bir 40 yıl daha mücadele edecek inaçla…

 

Bir yoldaşı

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu