Güncel

Kanlı elini bedenimizden çek!

erdogan_kürtajSömürü sistemi ile erkek egemen sistemin nasıl birbirine kaynaşmış; birbirini üreten, besleyen, güçlendiren, “yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan?” klişesi gibi hangisinin diğerini öncellediğinin öneminin kalmadığı bir noktada Başbakan yine veciz bir deyişiyle karşımızdaydı geçtiğimiz hafta. [Sezaryen doğuma karşı olan bir başbakanım. İki, kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etmeye hakkı olmamalı. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz, ha doğduktan sonra öldürürsünüz.” (25.05), “Bu ifademe karşı çıkan bazı çevrelere, medya mensuplarına da sesleniyorum. Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere’dir diyorum” (26.05)]

Erdoğan’ın sezaryene karşı bir başbakan olarak kendini konumlandırdıktan sonra bir de kürtajın cinayet olduğunu ifade etmesi ve hatta sabrımızın sınırlarını ölçmek ister gibi her bir kürtajın bir Uludere olduğunu söylemesi elbette bazı katlarda hak ettiği değeri bulacak, alkış yağmuruna tutulacaktı. Nitekim öyle olduğuna dair şüphemiz yok, çünkü başbakan bedenimize, yaşamımıza, geleceğimize vs. dair bu sözleri söylerken kişisel bakmıyordu meseleye. Sözcüsü olduğu sınıfların yani egemenlerin ihtiyaçlarını temsil ediyordu ve elbette hoşnutlukla karşılanacaktı.

Nitekim Erdoğan’ın konuşmasından bir gün önce TÜİK, “Türkiye’nin ‘en önemli zenginliği’ olarak ifade edilen genç nüfus”un hızla azaldığı tespitiyle birlikte son 11 yılda ülke nüfusu yaklaşık yüzde 10,20 artarken, genç nüfus oranının yüzde 9,76 oranında azaldığını açıklıyordu. (AA, 24.05) Bu, patronlar için, çalışabilecek işgücünün azalması demektir ve düşük ücret ve kölelik koşulları içinde çalışmaya aday işsizler (yedek işgücü) ordusunun azalması anlamına gelmektedir. O zaman tez elden erkek egemen yapı devreye girmeli, en az üç çocuk fetvalarıyla kadının bedenine, yaşamına müdahale gerçekleştirilmeli, kürtaj gibi “cinayetler” önlenmeli, sezaryen gibi üç defadan sonra çocuk doğurmayı riske atan yöntemler yasaklanmalı, kadınlar “kadın gibi” doğurması için yasalar hazırlanmalı, her şey kontrol altına alınmalıydı. Yıllardır o düğün senin bu düğün benim gezen Başbakanın en az “üç çocuk” fetvası yaşam bulmalıydı.

Ya aksi bir durum söz konusu olsaydı? Yani nüfusun çoğalması sermayenin işine gelmeseydi ne olacaktı? Hiç kuşkunuz olmasın, sadece doğum kontrol yöntemlerinin reklamıyla değil, böylesine pervasız bir başbakanın kadınları “kısırlaştırma” fetvalarıyla karşılaşacaktık.

Kapitalizmle patriarkanın böylesine uyumlu, böylesine elbirliğiyle gerçekleştirdiği hamlenin öznesi olan kadının kendi bedeni üzerinde karar alma hakkının, erkek egemen devlet eliyle ortadan kaldırılması olarak okunabilecek olan bu saldırının bir de Uludere gibi yaptıkları bir katliamla özdeşleştirilmesini ise başbakanın yaratıcılığının bir eseri olarak yorumlamak lazım. Hem bir yandan kadınları “kuluçka makinesi” yerine koyacak fetvalar vereceksin, hem Uludere gibi bir katliamı sulandıracak, insanların acılarıyla, hesap sorma bilinciyle dalga geçeceksin. İşte başbakanın yaratıcılığının sınırsızlığı!!!

Sen, kadınların her gün 5’er 5’er öldürüldüğü, korunma talebine karşı evine gönderilen kadınların katledildiği, kız çocuklarının babaları tarafından borcuna karşılık satıldığı, küçücük kız çocuklarına yönelik tecavüz davalarında mahkemelerin “çocuğun rızası”nı “bulduğu” vs. vs. bir ülkenin başbakanı olacaksın, sonra da çıkıp kürtajın cinayet olduğundan bahsedeceksin? Bu kadar pervasızlık kimseye iyi gelmez başbakan! İstemediği bir gebelikten kurtulmak isteyen kadını katil ilan ederken biz ellerindeki kanı gayet yakından görüyoruz! Kimlerin, hangi çocukların-gençlerin kanı var ellerinde! En başta senin de diline doladığın Roboskili gençlerin Uğur’un, Ceylan’ın, Yahya’nın, Enes’in kanı ellerinde dururken kimi cinayetle suçluyorsun?

O kanlı elini, o zehir saçan dilini bedenimizden çek!

Yeni Demokrat Kadın

27.05.2012

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu